YAŞLININ KUM SAATİ

Yetmedi…

Şimdi de yolun sonuna Allah bilir ne kadar kalmış olan 60 ve 65 yaş üstü insanların seyahat özgürlüğüne çelme takılıyor.

Olay, ‘ trafiğin yoğun olduğu saatler’ diyerek yumuşatılıyor güya.

Yaşlılar, devlet hastanelerinden bin bir güçlükle randevu alacakken o saate alamam, sokağa çıkmama izin yok mu desinler? Yoksa en aşağı dört ay sonraya verilen emar gibi tetkikleri için uygun saatleri mi istesinler ki bu imkânsız. Bunun diyalize gireni var, kemoterapi alanı var. Bir emekli olarak Aralık ayında başvurup Nisan ortasına mamografi, sonuna da fizik tedavi randevusu alabildim. Emeklinin ulaşıma ayıracağı parası gerçekten yok. Aldığı maaş ne ki? Bir de buna yaşın getirdiği sağlık sorunları eklenip kendini sık sık hastane yollarında bulunca o gidiş gelişler kaça patlar ona. Çoğu yaşlı da sokağa yalnız çıkamıyor zaten.

Bir zamanlar İETT’nin harfleri ile ilgili halk arasında geçen bir mizahi söylem vardı “İneklik etme taksi tut,” diye şimdi o da olacak gibi değil. Taksimetre beş liradan açılıyor. Elin Avrupalı emeklisi dünyayı dolaşırken, bizim emeklinin daha şehrinde gezmesine olanak sağlanmaması kabul edilecek bir şey değil. Zaten belli bir yoğunluğa ve yorgunluğa ulaşmış yaşlı psikolojisini düpedüz daha bozmak. Bu durumda üniversitelerde açılan geriatri bilim dallı bölümünün ne önemi kalıyor sorarım size.  

Yol yaptık diye övünmenin anlamı nerede kalıyor o yollardan herkes istediği gibi faydalanamayacaksa? Trafik sorunu yaşlılara endeksli ise şaşarım bu işe. Yani yaşlılar ortadan kaybolunca sorun bitecek mi? Aklıma halk arasında dolaşan ibretlik bir hikâye geldi. Yazayım bari. Gelin, elden ayaktan düşmüş yaşlı babayı istemeyip “Ya ben, ya baban, götürüp ormana bırak bunu,” demiş kocasına. Koca da babasını sırtındaki sepete koyup ormana doğru yanındaki küçük oğluyla yola çıkmış. Adam ,“Biraz odun keselim, sen burada bekle,” deyip evin yolunu tutarlarken oğlunun “Dedemi niye bıraktık?” sorusuna “Deden artık bir işe yaramıyor, bundan sonra burası bakacak ona,” yanıtını vermiş. Eve geldiklerinde adam sepeti kaldırırken oğlu “Baba onu iyi sakla, yaşlanınca ben de seni onunla ormana taşıyacağım,” demiş. Belki birilerinin yüreklerine ucundan dokunur bu hikâye.

Hadi vazgeçtim her şeyden. Çok sağlıklı bir emeklilik yaşıyor bizim imrenilecek emeklimiz diyelim. Bedensel açısından yani. Eğer atadan, dededen kalmış bir evi yoksa resmen sürünüyordur emekli. Örneğin: bu kış; kombisini yakamayıp o gelen kallavi faturalar yüzünden battaniye ile en sıkı fıkı kışını yaşıyor.  Evet, ne diyorduk. Gayet sağlıklı bir emeklinin eve tıkılmak istenmesi, saatlere mahkûm edilmesi neyin nesi? Sanki ebeveyn tarafından ergen muamelesi yapılıyor yaşlılara. Yok, şu saatten binersin, yok su saatte evde olacaksın, şu saatte çıkacaksın.  Üstümüze afiyet. Verilen hak, hem de yaşlı insanlardan nasıl geri alınır? Bir emekli, gün batımını sahilde çay içerek izlemek için o saatte otobüste olursa memleket mi batar? Bu işlem sinekten yağ çıkarmanın başka bir türü değil mi?

Belki bu kişilerden bazıları birkaç yıl sonra yatalak olup zaten sokağa hasret kalacak. Örneğin babam; gezmeyi hiç sevmemesine rağmen yatalak olduğu iki buçuk yıllık süreçte her gün bir yere gitmek istediğini söyledi durdu ama buna imkânı yoktu artık. Ülkemin yaşlısının suçlu gibi sokaklarda dolaşmasına sebep olmaya hiç kimsenin hakkı yok. Ha, hakkı olduklarını sananlar var birazcık. Onların da toyluğuna, ailelerinden aldıkları eğitime, yaşamdan bir haber olmalarına veriyorum. Kimler mi onlar? Gençler, özellikler öğrenciler? Hani bizim emekli hanımlar, gittikleri altın günlerinden – o alışkanlık kaldı mı altın bu kadar fırlamışken bilmem artık-  akşam vakti evlerine dönmek istediklerinde otobüste oturan gençlere gözlerine dikiyor, onlar da ya uyur taklidi yapıyor ya da dışarıdan gözlerini ayırmıyorlar ya işe o gençler. Sabahtan beri okulda kafaları şişmiş, bedenleri yorulmuştur onların da aslında. Bu açıdan hak vermiyor değilim. Ha sahi bakın onlar da o yoğun saatleri daha yoğunlaştırıyorlar. Onlar da tam ücret ödesinler böyle düşünürsek. Ne mantıksız değil mi? Ama senin işin bitti artık, ayakaltından çekil deniyor yaşlılara. Türkçesi bu…

Başka yaşlılar da var. Sokaklarda görüyorum. Ağızlarında dişleri yok, yaşları oldukça ileri. Ellerinde satmaya çalıştıkları mendiller. Ya da eli ayağı tutup bir işin ucunda güne tutunduracak para kazanma telaşında olan yaşlılar. Hatta kalacak yerleri olmayıp hastaneleri mesken edinen ama daha biraz önce seyrettiğim videolardaki gibi oradan da kovulan yaşlılar. Bunlara yürek dayanmıyor gerçekten. Hoş, siyaset dünyamız da yaşlılardan ibaret sayılır. Ama onlar için tüm bu konular sorun değil. Her yönüyle görüyoruz sorun olmadığını.

Belli bir yaş grubundan, yani artık trafik yoğunluk saatleri uygulamalarıyla uğraşacak hali olmayan, kendi kum saatlerindeki kumlarının aşağıya doğru hızla inmesinin egemenliği altına girmiş insanlardan bahsediyoruz burada. Onun için sakın ola ki aynı Kadınlar Günü için yapılan gibi yok Yaşlılar Günü, yok Yaşlılar Haftası gibi göstermelik kutlamalar, ziyaretler yapılmasın. Bizim boş tavırlara değil, verildiği söylenen değerin gerçeğe dönüştüğünü görmeye gereksinimimiz var.

Bu arada yaşım 63. Söyleyeyim de…

Ceyda Sevgi Ünal