REZİDANS KADINIYIM ARTIK

Rezidansta oturmak özenilmeyecek gibi değildir. Ben de ara ara özenirdim ne yalan söyleyeyim. Özellikle güvenlik açısındandı benim özentim. Bir de kendini özel hissetme durumu var tabii. İnsanoğluyuz, olacak o kadar ufak tefek heveslerimiz.

Bu arada oturduğunuz binaya girmek için önce rezidansın girişinden girip üçüncü kata çıkıyorsunuz. Oradan dışarı çıkıp büyük bir alana iç içe serpilmiş çok katlı binalara yol alıyorsunuz. İşte onlardan birinin bilmem kaçıncı katında sizin daireniz. Oraya gelene kadar iki güvenlik görevlisi, bir şifreli turnike falan geçmeniz gerekiyor.

Olsun canım, rezidans kadınıyım artık.

Küçük oğlumun oturduğu rezidanstan bahsediyorum. Bir vesileyle bana da nasip oldu rezidansta oturmak. Bu arada bilgisayarımdan uyarı geldi rezidans deme yabancı dil kökenli diye. Konut diyecekmişim. Yani caddelerde onca yabancı isimde dükkan, AVM doluyken, hatta kendinizi yabancı bir ülkede sanacak bunlardan mahalleler oluşmuşken benim rezidans demem mi acayip geldi? Hem havalı. Bakın yazımın başlığına, o bile ne havalı.

Evet, bana da nasip oldu. Konuğum ama. İyi ki bir iki ay kalacağım. Yoksa havalı mavalı demez insan kafayı sıyırır buralarda. Kaç kat olduğunu sayamadığım gökdelenlerle çevrili bir ortama yine saymaya üşendiğim kadar yüksek binaları sıkıştırıp iki yeşillik, bir havuz, birkaç çardak, futbol alanı, çocuklara salıncak, kaydırak falan yapıp adını rezidans koymuşlar. Eğer yakınından metro geçmese birileri insanları kent yaşamından soyutlamak için yaratmış bu ortamı diye düşünesim var.

Rezidansın bahçesindeki market için olsa mıydı olmasa mıydı dedirtecek derecede yüksek fiyatlarla mecburen bazı şeyleri alıyorsunuz. Meyve, sebze yok sayılır zaten. Diğer gereksinimler mi? Onları da eve servis yapan marketlerin sanal siteleriyle halletmek zorundasınız. Hani o her mahallede neredeyse ikişer üçer bulunan üç harfli marketlere burada rastlamak olanaksız. Arabanız varsa bu işler kolaydır belki. Oğlumun arabası yok. Yakında evlenecek. Bu rezidansı da zorla buldu zaten. İşyerine oldukça uzak demedi, bir artı bir demedi can havliyle kendini attı. Çünkü kirası uygundu. Aidat, sıcak su parası, yakıt derken yine yüklü olsa da şimdilerde o paraya ev bulmak imkansız.  

Tüm gün kafesteki kuş gibi yaşıyorsunuz. Eğer bir uğraşınız yoksa bir artı bir evin temizliği, iki kişinin yemeğinden ne olacak. İnsan birileriyle yüz yüze iki çift laf etmek istiyor. Sanki oturduğunuz yerde sizden başka kimse yaşamıyor. Göremiyorsunuz kimseyi. Oturduğunuz katta bile rastlayamıyorsunuz kimseye. Hani kapı önlerindeki ayakkabılar (insanlar rezidansta da yaşasa değişmeleri imkansız demek ki) olmasa iyice şüpheleneceğim. Oğlum, sabah altıda çıkıp akşam dokuzda konuşacak hali kalmamış olarak eve geliyor. Yemek yiyip uyuması bir oluyor. Öyle olunca da garibim marketçi alıyor nasibini. Girince başlayıp çıkana kadar yiyorum adamın başının etini. Burası nasıl bir yer, bu ülkenin hali ne olacak, Corona falan muhabbetime her gittiğimde maruz kalan adamcağız, rezidanstan ayrılacağım günü iple çekiyor olmalı.

İlginç ama rezidansın yakınında büyük bir hastane var. Hazır gelmişken fizik tedavi olanağından faydalanayım dedim. “Biz sizi ararız,” dediler. Önümde 1760 kişi varmış. Nereden gelmişse bu kadar insan? Ben şaşkınlıkla bankodaki görevliye bakarken “Bir yıl oldu hâlâ aramadınız,” diye bir kadın çemkirerek geldi. Yani oradan da kısmetim kapalıymış.

Olsun canım, rezidans kadınıyım artık.

O şatafatlı büyük ana giriş kapısındaki görevli, telefon ediyor siparişiniz geldi diye. Gelsin gelsin diyorum kasıntı kasıntı. Biraz sonra üç yüz liralık siparişinin iki poşetin dibinde geldiğini görünce beş dakika önceki halimden eser kalmıyor. Omuzlarım düşmüş. Tuvalet kağıdı bile alamamışım çok yüklenmemeyim limiti düşük sanal kartıma diye. Çünkü 100 liradan başlıyor en ucuzu.  Daha ucuzlarını bulmak lazım. Ama nereden diye düşünürken gelen yiyeceklerin arasından sararmış çürümeye yüz tutmuş olanları ayırmaya çalışıyorum.

Olsun canım, rezidans kadınıyım artık.

Biraz sonra telefon edip rezidansın teknik servisini çağıracağım. Pencerenin birinin sapı elimde kaldı da. Balkon yok, bari boynumu uzatayım şu camdan dedimdi. Hoş fazla uzatmaya gelmez, alimallah bu kadar yükseklerde insanın başı döner falan.

Şimdi siz, “Olsun canım, rezidans kadınıyım artık,” diyeceğimi sanıyorsunuz değil mi?

Allah burada oturanlara kolaylık versin. İyi ki bir iki aylığına buradayım. Yalnız bir sorun var ki bu süre içinde kiralık bir daire bulmam gerekiyor. Bu konudaki izlenimlerimde buluşmak üzere.

Ceyda Sevgi Ünal