banner29

Yazar İdris Yiğit’in, yeni çıkan 3.öykü kitabının adı: “Bizim Aşklarımız”. On beş kısa öykü, bir uzun öyküden oluşuyor. Her bir öyküyü ayrı ayrı beğenmeme karşın, uzun öyküsü olan “Bizim Aşklarımız” ı okuyup bitirdiğimde donup kaldım. İzlediği filmin bitmesine karşın; koltuklarında donup kalan, bakışları dev ekrana kilitlenen izleyiciler gibiydim. Böylesi bir etkilenme her filmde olmadığı gibi okunan her kitapta da olmaz. Sanat eserinin değeri burada belli olur. İyi bir eser okurunu, izleyicisini etkilemelidir. Etkilendiğim için düşüncelere daldım, sorular sordum, öyküde yazılanları kafamın içinde yineledim. Bakış açımda bir basamak daha yükseldim.

“Bizim Aşklarımız”da ana karakter olarak Hacer var. Hacer, toplumun geleneksel kalıplarıyla düşünüldüğünde anlaşılabilecek bir karakter değildir. Cemal, halasının kızı aracılığıyla tanır Hacer’i. Tanışır tanışmaz etkilenir. İkisinin de ilgi alanı olan edebiyat, aralarında sürüklenen bir sohbete yol açar. Bu tanışmadan sonra, üç ay boyunca görüşmezler. Cemal, dayanamayıp arar Hacer’i. Hafta sonu sinemaya davet eder. Hacer, “sevgilisi Seyda’nın da gelmesinin bir sakıncası olup olmadığını” sorar. Böylelikle öğrenir sevgilisi olduğunu. Durumu kurtarmak için kabul eder. Ne çare ki Cemal, Hacer’e olan ilgisinden kurtaramaz kendini. Bir yanda kıskançlık duyguları, bir yanda Hacer’e bir gün kavuşma umudu, bir yandan Hacer’i bir arkadaş kabul etme çelişkileri içinde dolanır durur.

Cemal, iki ay daha görmez Hacer’i. Bir sebep bularak yine arar. Arayıp sormadığı için sitem eden Hacer, hafta sonu evlerine davet eder. Sevgilisi Seyda ile çatışmalarına da bu davette tanık olur. Sinemada, tiyatro da hiç tanımadığı erkeklerle hemencecik kaynaşan Hacer’in tavırları Seyda’yı öfkelendirmektedir. Varoluşunu bir erkek üzerinden kuran pek çok kadının tersine; Seyda’ya “beni olduğum gibi kabul et, kendine göre eğip bükme, kişiliğime el uzatma, bana asla egemen olamazsın” diyen bir kadın vardır karşımızda. Böylesi bir kadınla, pek çok erkeğin çatışma yaşayacağı açıktır. “Sen yaptıklarına sevgi mi diyorsun? Ne masumane bir saldırı. Böylesine basit, eril numaralarla elimi ayağımı bağlayıp duygu, düşünce dünyamı satın almayı hedefliyorsan yanılıyorsun. Hiç kimseye bağımlı yaşayamam ben” Kısıtlanmalara, hesap vermeye gelemeyen Hacer, Seyda’ya kapıyı gösterir sonunda : “ O zaman neden kuyruk gibi peşimden ayrılmıyorsun. Benim gibi her yerde sevgilisi olan bir kadına nasıl katlanabiliyorsun. Söyle bakalım, o kadar dürüst, sevgi dolu biriysen neden benim gibi çirkef bir kadına yapışmış bırakmıyorsun?”

Hacer’in evinde kimsenin girmesine izin vermediği bir odası vardır. Hacer’in müzesidir burası. Hacer, zaman zaman bu odaya kapanır. Her ayrılık yıkar insanı. Hacer’de duygusuz değildir ya. “Kim üzülmez ki işlerin yolunda gitmeyişine. Ama elden ne gelir” Seyda’nın evden gitmesinden sonra; Cemal ile Hacer, hava almak için dışarı çıkarlar. Bir bahçede otururlarken dostça, arkadaşça Hacer’in Seyda ile ilişkisinin bitmesi üzerine konuşurlar. “Söz konusu aşk olunca ben kendimi, duygularımın akışına bırakırım. Yani aşk konusunda pratikçiyim, kılı kırk yaranlardan değilim. Deneme yanılma yöntemini tercih ederim. Biri olmazsa elbet biriyle yıldızım barışır diye düşünüyorum. Şimdilik olmadı, çoğuyla da kavgalı ayrıldık.” “ Artık korkmaya başladım Cemal. Bu yorgunluğu üzerimden atar atmaz kendi seçtiğim, hayatımı paylaşabileceğim biriyle evlenmeyi düşünüyorum

Cemal, evine dönünce; öykü ve romanlardan oluşan bir koli hazırlayıp gönderir Hacer’e. Söyleyemediklerini kitaplar yoluyla anlatmak ister. Bir süre sonra, Hacer’den bir mektup gelir. Öyküleri okumuştur: “Öyküleri okurken bir coşku sarıyor içimi. Öykü hemen bitmesin diye kitabı bırakıyor, neler olacak merakıyla bir süre dolaşıyor, düşünüp duruyorum. Sonraysa gidip öyküyü anlatır gibi gitar çalan sevgilimin boynuna sarılıyorum” Artık karşımıza gitarcı Nejat çıkar. Mektup şöyle devam eder: “Öykü bitince keşke böyle aşklar yaşayabilseydik diye acı çekiyorum. O zaman sevgiliden sevgiliye koşup durmazdık ki. Okurken sevgilim yanımdaysa bu cümleleri sesli okurum. Pek hoşuna gider. Böyle cümleleri not et, bir beste yapayım diyor. Beğendiğim besteler çıkarsa yollarım.

Cemal, Hacer’e dönük bu ulaşılmazlık acısını yaşarken; sigorta şirketinden iş arkadaşı olan Gülay’ın ilgisi sürmektedir. Gülay’ın, Hacer’den haberi vardır: “İstanbul’da kaldıkça bu kadını unutacağın yok senin. Bak sana ne diyeceğim. Gel önümüzdeki hafta tatile çıkalım. Bizim Karadeniz’de yazlık bir çiftliğimiz var. On beş gün kalırız. Tatil dönüşündeyse bir önerim olacak.” Cemal’in; sevgililerine karşın Hacer’e olan ilgisi bitmiyorsa, Gülay’ın da unutulmayan Hacer’e karşın Cemal’e ilgisi devam eder. Burada bir kişide hem aşık hem dost olabilme özelliğinin olabileceğini görürüz. Gülay, Cemal’in Hacer’e aşık olduğunu bilmesine karşın dostluğunu kesmez. Kendi içinde acı çeker ama dostluğu üstün gelir her zaman. Dostluk ile sevgilinin harmanlanması olan bir ilişki sürer gider.

Öykü’nün tümünü anlatmayayım ki, okuyacaklara haksızlık etmeyeyim. Okuyunca, pek çok kişinin aklından şu soruların geçeceğini düşünüyorum: “Neydi aşk? Nasıl olmalı “Bizim Aşklarımız”? Artık aşk yaşayabiliyor mu insanlar? Teknolojinin gelişen hızıyla birlikte yaşadığımız hızlı aşklar, aşk mı gerçekten? Sevgilisini görebilmek için pencere önünde yolunu gözleyen kaldı mı? Gizli gizli, utangaç bakışlar nerede? Sevgiliye erişmek için türlü sebepler arama çabalarını gören var mı? Nerede aşk? Gören var mı? Birisi “biz aşkı öldürdük” mü dedi? Aşk öldü mü? Hesap kitap çağı mı?”

Cemal’e şöyle diyor Hacer, öykünün bir yerinde: “Kendimi iyi tanımıyorum, ne istediğimin ayırdında değilim. Yalnızca pratikte öğrenmeye sevdalıyım. Böyle olunca istemediğim sonuçlara sürüklendim, başımı büyük kayalara çarpıp durdum” “Desene yaşadıkların eğitmiş seni” “Doğru, eğitti ama benden aldıkları şeyler de oldu. Özellikle son üç sevgilimle ilişkilerime farklı bakabilmeliydim. Hele ki gönderdiğin öykülerden sonra Nejat’ı bu kadar kolay kaybetmemeliydim

Aşk, bir günde ortaya konabilecek bir ucuzluk değildir. Aşk, bedenlerin birleşmesiyle yaratılmaz. Ruhların birleşimiyle yaratılır. Aşk yolunda, hatalara düşülür. Aşk yolunda, kayalara çarpılır. Aşk yolunda, gözyaşı dökülür. Aşk yolunda, çelişkilerden kurtulmaz insan. Ruh, özgürlüğünü arar. Bu sebeple aşk geleneklere, yasalara, tabulara karşı dik başlıdır. Sunni bir yürek, gider Alevi bir yüreğe tutulur. Hiçbir önemi yoktur aşk için Sunni ya da Alevi olmanın. Aşk, bu yapay ayrımları yok ettiği için devrimcidir. Aşk; önce insanın kendi önyargılarını, çelişkilerini, tutsaklıklarını devirir, sonra da toplumun. “Sevenler ayrılmasın” kabulü aşkın toplumu yenmesidir. İnsanın kendini tanıması, dünyanın en zor işidir. Hele de kişi, tembel ve hazlarına göre yaşıyorsa; kendine erişemez. Aşk yolunda insan, kendinin aynasını arar. Kimileyin bulduğunu sanır, sığınır oracığa. Sonra yanıldığını anlayınca yine düşer yollara.

Son üç sevgilimle tanışma sürecini biraz uzun tutmalıydım. Özellikle de Nejat’la. Çok güzel şeyler paylaşıyordum. Müzik başlı başına dünyamızı dolduruyordu. Yüreklerimiz buluşmadan, bedenlerimizin isteğine boyun eğmemeliydim” Sizin yüreğiniz en son ne zaman biriyle buluştu? Yüreğinize dokunabilen birini bulabildiniz mi? Birinin yüreğine dokundunuz mu hiç?

Yeryüzünde herkes için geçerli olacak bir aşk tanımının yapılabileceğini düşünmüyorum. Aşk; duyumsayışta, yaşayışta kişilere göre görecelidir. Bu noktada, bizden farklı aşk anlayışı olanlara yargılayıcı yaklaşmamak gerekir. Önemli olan bizim kendimizi mutlu edecek aşkın “ne olup ne olmadığını” bulabilmektir. Bunun yolu da kendimizi tanımaktan geçer. Tek emin olduğum aşkta ödün, hesap kitap, salt tensel haz olmaz. Gerçek aşkın doğası, bunların tümünü dışlar.

Bizim Aşklarımız” öyküsü okura, aşkın yolunun kolayca bulunamayacağını gösterir. Biz dizi hatalar sonucu gerçek aşka erişilebilir. Aşkın içinde olmazsa olmaz bir unsur “dostluktur”. Dostluk olmadan kurulan bir aşkın bitiminde, taraflar birbirlerine kötülük eden düşman kişilere dönüşebilir. Böylesi bir sonuç, kaç yıl yaşanırsa yaşansın o aşkı geçersiz kılar.

İdris Yiğit’in diğer kısa öykülerine gelince ; “Çeyiz” isimli öyküde, Kader annenin genişçe bir ev hayalini görürüz. Oğlu ,annesi için, iki artı bir ev bulmuştur bulmasına da, fiyatta anlaşamamıştır. Binlerce insanın daracık, küf kokulu evlerde yaşadığını anımsatır bu öykü bize. Onların hayalleri insancadır. “Tavla” öyküsünde insanların bencil yüzünü iyi ortaya koymuştur yazarımız. Arkadaşlarının, Yalçın babayı tavla oynarken nasıl da kendi eğlencelikleri haline soktuklarını görürüz: “Kesmedi, şuna bir kadeh daha getir” Sürekli içen biri haline gelen Yalçın babanın, bu yüzden yuvası dağılmıştır. İnsanların bencillikleri o kadar fazladır ki, tavla oynarken fenalaşan Yalçın babanın numara yaptığını sanacak kadar ileri giderler. Cenazesinde yalnızca üç kişi vardır. “Bizim Aşklarımız” kısa öyküler ve bir uzun öyküyle içinizde duygular yaratacak bir eser. Herkesin okumasını öneriyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.