banner29

Birkaç yıldır dizimde yaşadığım rahatsızlığın bu kadar ileri düzeyde olduğunu doktora gidince anladım. Dizlerime protez ameliyatı yapılmalıymış ama yaşım daha genç(!) olduğu için doktor ileriki yıllara bırakılması gerektiğini söyledi. Zaten öyle demeseydi de olmayı düşünmediğimden diğer önlemleri almaya başladım. Örneğin: Asansörsüz yerlere gitmeme gibi. Öyle ki yeni bir ev kiralamada bile bu kıstas olunca sorun yaşayıp eski evimdeki zor koşullara boyun eğmek zorunda kaldım. Aslında maddi durumum uygun olsaydı asansörlü yeni binalardan bir daire bulabilirdim.

Ya sokaklar…

İşte orada paranız da olsa olmuyor. Bunu yaşayarak öğrendim. Hani asansörsüz yerlere gitmeme önlemim var ya; o bir zaman sonra mecburen uygulanmamaya başlıyor. Gitmek zorunda kaldığınız yerlere asansör yaptıramayacağınıza göre… Ne yapıyorsunuz? Tek tek inip çıkıyorsunuz basamakları. Zaman alıyor tabii. Hem sizin için hem de ardınızdan inen, çıkanlar için. Şöyle bir bakıyorlar insana. Hele çok da yaşlı değilseniz acıyan bakışlarla, merakla…

Merakla bakılacak yerler, aslında üst geçitler, onların bitmek bilmez merdivenleri, yüksek basamakları, dümdüz olması gerekirken su çukuru olmuş tarafları, varsa eğer bozulmuş asansörleri. Hoş asansör olan yerleri de gördük birkaç fotoğrafla. Tekerlekli sandalyede bekleyeni hiçe sayıp asansöre atılıp tıka basa dolduranları. Bu asansörlerin bozulması da işte böyle aşırı yükten oluyor aslında. Ben dizlerim yüzünden bunları yaşıyorum diye farkına varabildim. Her ne kadar daha önce de konuya hassas olsam da uygulama öyle karşıdan görüldüğü gibi değilmiş meğer.

Gelelim başka bir duruma. Babamın kalp krizi geçirip ardından hiçbir şey yapılma imkanı olmadan yüzde yirmi çalışan kalbiyle yaşamaya başlamasının üstünden tam iki yıl geçti. Bu arada neler yaşamadık ki. Önceleri panikle hastanede ne yapıldıysa aynısını yapmak için cebimden para vererek gerekli olan her şeyi aldım. Sonra bazılarının babamın bağlı olduğu emekli kurumu tarafından karşılandığını duydum. Ama onların içinde de komik ödemeler vardı. Babamı her yere ambulansla götürmek zorunda kalmak, ambulans tarih ve saatlerini, alınan doktor randevularına uydurmak bayağı bir marifet isteyen işlermiş. Yine de özel hastane doktorlarının ve bu işten kâr edecek medikallerin yardımı olmadan olmadı. Ambulans demişken yollarda olduğu kadar hastanenin içinde bile ambulanslara yol vermeyecek, onların geçişini engelleyecek şekilde park eden vurdumduymazlarla karşılaşmak bayağı üzdü beni. Sonraları hani insan alışır derler ya ambulans sireni kadar alıştım bu insanlara. Her yerde varlar ne yazık ki… Yerde engelli işareti olması hiç sorun değil onlar için.

Böyle insanlar arasında artık yatalak olan babamın akciğer grafisinin ayakta çekilmesi gerektiğini söyleyip hastayı ve bizi buna zorlayan hemşire gibileri de var. Halbuki başka bir hastanede aynı koşullarda oturur vaziyette çekilebilmişti aynı film. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Emar randevusunun siz kesinlikle gelemem demenize rağmen inatla gecenin ikisine verilmesine. Öte yandan başka bir görevli mazeretinize uygun bir randevu verebiliyor. Yani çalışanların insafına kalmış bir sağlık sektörüyle karşı karşıyayız.

Buraya kadar yazdıklarım neredeyse geçen yıldan. Öylece içimi dökmüştüm kendime. Ama dün sesimi bir süre kullanmamam gerektiğini öğrendiğimde önce hiç umursamasam da sonra önemini anladım. Tabiri caizse sudan çıkmış balık gibi kalakaldım. Alışmış ya insan; konuşmaya; başlıyorum aklım başıma gelip hemen susuyorum. Hani insan kendi kendine konuşur ya bazen –ben çoğunlukla- o da yasak yani fısıldamak da. Facebook sayfamda şiirlerini beğendiğim, sesini ameliyatta kaybetmiş bir arkadaşım var. Dünden beri düşünüyorum; bir kez kendimi onun yerine koydum mu acaba diye. Koymadığımı dün anladım.

Sanırım Beyoğlu’da bir lokanta var. Kapkaranlığa girip sonrasında yemeğinizi o koşullarda yiyorsunuz. Kim gider diye düşünmedim değil ilk duyduğumda.

İşte sağlık sistemindeki aksaklıklar mı dersiniz yoksa çevre düzenlemesinin dikkate alınmamasını mı dersiniz, engellini alacağı arabalara göz dikecek yasalar çıkaranlar mı dersiniz, yoksa empati yapmayı beceremeyenlerin tutumları mı dersiniz ne derseniz deyin engeli olanlar için, hepsi birer asıl engel olmaya devam ediyorlar ülkemizde.

Ceyda Sevgi Ünal

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.