banner29

Öjenik kavramını, insan ırkını en yetkin olarak iyileştirmek, geliştirmek için onun kalıtsal özelliklerini ve gelişme yollarını inceleyen akım olarak tanımlayabiliriz. Ojenizmden dolaylı olarak tâ Platon'un Devlet adlı kitabında söz edilse de, modern anlamda ilk ortaya atan Charles Darwin’in yeğenlerinden Sir Francis Galton'(1822-1911) dur.

Kısaca Galton'dan biraz söz edeyim. Galton, Darwin'in evrim çalışmalarından oldukça etkilenen bir bilim adamıdır. İlk önce insanın kazanılmış niteliklerini kalıtım yoluyla aktarmak için türlü deneyler yapar. Amacı, "sağlıklı" ve "seçkin" bireylerin dünyaya gelmesini teşvik etmektir. "Sağlıksız" bireylerin dünyaya gelmesini ise önlemektir.

Bu arada Galton duyusal olarak insan zekasının ölçülebileceğini ileri sürer. Kendisinin, bilgilerin kaynağının duyumlar olduğunu öne süren John Locke'den etkilenmiş olması olasıdır. O dönemde hem empirizm hem de Galton'un ölçme ve istatiksel formülleri birleşince, psikologlar zeka ölçmeye yönelirler.

Örneğin, 20 yüzyıl başında ABD'de bu tür zeka testlerine başvurulur. Amaç zeka engellileri saptamaktır. Ancak madolyanın başka bir yüzü daha vardır. O da, zeka engellileri toplumdan soyutlayıp özel yerlere kapatmaktır. Çünkü 1880-1925 yılları arasında zeka engelliler, sapkın kişiler olarak görülürler. Bunlar tüm toplumu tehdit etmektedirler. Hatta zeka engellilik tedavisi olmayan bir hastalıktır. Bu yıllarda hem öjeni taraftarlığının artması hem de Mendelci miras yüzünden zeka engellilere çok olumsuz gözle bakılır. Hatta zeka engellilik, yoksulluk, suç ve ahlaksızlıkla ilişkinlendirilir.

Bunun yanısıra, "zeka testleri ABD’de göçmenlere karşı etnik-merkezci ve sınıfsal önyargıları desteklemek için kullanıldı. Sınır kapılarında zeka testleri yapılmasının ardından, zeka geriliği nedeniyle sınır dışı etme 1913’te yüzde 350, 1914’te yüzde 570 arttı. “ (Bezmez, Yardımcı, Şentürk, 2011, s.139)

Görüldüğü gibi, öjenizm 19. yüzyıl sonunda tüm insanlığı tehdit etmeye başlamıştır. 20 yüzyılın ilk yarısında ise, öjeni taraftarlığının artması sonucu binlerce engelli pisi pisine öldürülmüştür.

Bu arada ABD’de ekonomik sıkıntıların çıkmasıyla birlikte toplumsal Darwincilik ivme kazanır. Darwincilik düşüncesinin etkisiyle zeka engellilerin topluma bir yük ve tehlike oluşturduğu dile getirilir. Hatta kimi doktorlar engellilerin tedavisini reddeder. Doğum kusurlarıyla doğan bebek ölümleri çoğalır. Basında sakat bebeklerden sağlık tedavisinin esirgenmesi yönünde haberler çıkar. Öjeni propagandası yapan filmler çoğalır.

Ayrıca toplumsal Darwincilik düşüncesi sağırları da etkiler. 19. yüzyılın sonunda sağır öğrencilerin işaret diliyle eğitimine son verilir. İşaret diliyle sağırların eğitime karşı çıkan öğretmenler, işaret dilini yasaklamak için öğrencilere fiziksel istismar uygularlar. İşaret diliyle eğitim yasağı 20 yüzyıl ortalarına kadar sürer.

Ne yazık ki, yüzyıllarca insanın mutlu yaşaması için ideolojiler, kuramlar ortaya atılmıştır. Öte yandan da o ideolojilerle engellilerin kökünü kazımak için her türlü baskı yapılmıştır.

Ama tarih başkaldıranların tarihidir. Elbet yarınlar kan emici sülüklere kalmaz. Sonunda, ABD’de 19 yüzyılın sonunda tüm bu baskılara karşı çıkan, bağımsızlık arzusunu dile getiren sağırlar topluluğu ortaya çıkar. Bataklıktan çıkmak isteyen engellilerin sesi olur bu topluluk… Mücadeleyle kazanılır haklar…

Sağırların evlenmesini reddeden Graham Bell’in de içlerinde bulunduğu sözel eğitim yanlılarına savaş açar aydınlık yolcuları...Sağırlar topluluğunun örgütlenmesiyle ülkede engellilik kültürü yavaş yavaş yayılır. Her türlü baskıya karşın sağırlar, kendi düşüncelerinden ödün vermezler. Sonuçta bugün sağırların eğitiminde işaret dilinin kullanılmasını bu topluluğa borçluyuz.

İngiltere’de ise zeka engellilerden dolayı bir kaygı yaşanır. Böylece “idyotlar” la “deliler” arasındaki ayrımı netleştirmek için 1886 yılında “İdyotlar Yasası” çıkar. Bu yasa ülkedeki öjeni hareketini besler.

Bu dönemde engelliler için Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da okullar ve çeşitli kurumlar açılırken öte yandan toplumdan hasta ve sakat insanları ayıklama yoluyla insan ırkının ıslahına gidilir. Bu arada üretim ilişkilerinin belirlediği ölçütler yüceltilir. Kapitalist toplumda yaşayabilmek için insan sürekli çalışmak zorundadır. “Normal” olan budur. “Sıhhatli olmak” demek, bir meslek sahibi olmak, işe girip çalışmak, erkekse askerliğini yapmak demektir. Öyleyse, tüm toplumu “normalleştirmek “ en ideal olanıdır. Bedendeki herhangi bir sakatlık tamir edilmesi gereken bir makine arızasıdır. Sakatlar da tamir edilmediği takdirde hurdaya çıkarılan makinelerdir!

Bu arada biyolojik ve kültürel farklılıklar ırkçılığın serpilip gelişmesine yol açar. Uzmanlar sakatlığı tanımlamak için kolları sıvarlar. Engellinin bedeninde ortaya çıkan, fiziksel, psikolojik, bilişsel, duyusal bir bozukluğu temel alınmaya başlanır. Tıp bilimi patolojiye odaklanır. Üstü örtülü olarak toplumun değişmez yapısı gösterilir. Engelliler, “tedavi, iyileştirme, bakımla normalleştirilerek topluma uyum göstermelidir”, anlayışı gelişir. Sakatlığı tanımlayıp sınıflandıran tıbbi model bu yüzyılda kabul görür. Böylece tüm engelliler bakım için çeşitli kurumlara yönlendirilirler. Toplumdan soyutlanıp hastane ve bakımevlerinde tutulurlar. Sonuçta engelliler ötekileştirilerek toplumsal yaşamdan dışlanırlar. 20. yüzyılın ilk yarısında bu politikalar tüm batı dünyasına yayılır.

Bugün ojenizm ve savunucuları, insanlık tarihinin sayfalarında kara bir leke olarak duruyor... Evet, dünya değişiyor... Dünya değişse de bir de değişmeyen 'idea'lar var. Bizler evrene ezeli, ebedi, mutlak 'ide'lerle baktığımız sürece bu kurgusal dizgeyi nasıl yıkacağız? Siz ne dersiniz?

Kaynakça:

1)Bezmez D., Yardımcı S., Şentürk Y., 2011, Sakatlık Çalışmaları, İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.