banner29

Her gün televizyonlarda siyasetçileri ve sözüm ona “siyaset uzmanlarını” dinleyip duruyoruz. Eskilerin deyimiyle seçim sathı mahalline girdiğimiz bu günlerde televizyonlar siyaset uzmanlarından geçilmiyor.

Toplum balık hafızalı olup, okuma, araştırma özelliği olmayınca ne yazık ki bu sözüm ona siyaset uzmanlarının söylemlerini doğru kabul ediyor. Bu kanıya nereden vardığımı örneklerle açıklayayım.

Tez 1: Türk halkı oy verdiği partiyi kolay kolay değiştirmiyor

Tez 2: Türkiye’de sağ seçmenin sayısal üstünlüğü nedeniyle sol partilerin iktidar olması mümkün değil

İçinde yaşadığınız toplumun davranışlarını doğru analiz edebilmeniz için belli bir tarih aralığında toplum davranışlarının istatistiklerine bakmak durumundasınız. Yukarda örnek verdiğim 1 ve 2 numaralı tezler öne sürülürken bu tezlerin ana dayanağı 15 yıllık Ak parti hükümeti üzerinden yapılıyor.

Sanki Ak parti hükümetinden önce ne Türkiye gibi bir ülke vardı nede Türk seçmeni vardı.

Seçmenler ve seçmen davranışları üzerine bir analiz yapılacaksa bunu A partisi veya B partisi üzerine yapamazsınız. Böyle bir analizden doğru sonuçlar çıkarmak istiyorsanız çok partili sisteme geçtiğimiz günden bugüne olan istatistiki verileri ele alıp bu veriler üzerinden bir çıkarım yapmak zorundasınız.

Seçmenin partilere sadakati

Çok partili sisteme geçtiğimiz ve ilk seçimlerin yapıldığı 1946’tan bu güne doğru gelelim.

Tek tek sıralama yapmayıp keskin düşüş ve keskin çıkışlardan rakamlarla örnek verelim.

1969 seçimleri

AP: Oy yüzdesi: 46.55

CHP: Oy yüzdesi: 27.37

Bir sonraki seçim 1973 seçimleri

CHP: Oy yüzdesi: 33.30

AP: Oy yüzdesi: 29.82

Bir sonraki seçim 1977 seçimleri

CHP: Oy yüzdesi: 41.38

AP: Oy yüzdesi: 36.88

Türk seçmenin %75’inin sağ kökenli partilere oy verdiğini söyleyen siyaset bilimcilerinin sağ – sol ayrımın seçmen nazarında bin kat daha fazla olduğu 1977 yılında CHP nin aldığı %41 oy oranına iyi bakmaları lazım.

Seçmen davranışı bir anda nasıl değişiyor birde DSP örneğiyle bakalım.

1999 seçimlerinde DSP %22.19 oyla seçimden en fazla oy alan parti olurken bir sonraki seçimde 2002’de aldığı %22 oy oranı %1.22’ye düşüyor. Demek ki neymiş seçmen bir önceki seçimde %22 oy verdiği partiyi bir sonraki seçimde %1 lik oy oranıyla sandığa çakabiliyormuş.

Madde 1: Türk seçmenin oyu hiçbir partinin cebinde keklik değildir

Madde 2: Sol parti iktidar olmaz söylemi hikâyeden ibarettir.

Ekonomi Demokrasi İlişkisi

Ekonomik anlamda doygunluğa ulaşmamış toplumlarda demokrasi süslü laflardan ibarettir!

Sizler seçmen sayısının %95’in sabah kahvaltısında ailecek “hukuğun üstünlüğünden, insan haklarından demokrasinin vazgeçilmezlerinden konuştuğunu” sanıyor ve bunlara göre sandığa gittiğini sanıyorsanız yanılıyorsanız.

Bu ülkede insanlar sabah kahvaltısında, akşam yemeğinde, kahvede otururken, okeye dördüncü ararken, iş ararken kafasının bir yerinde hep karnını nasıl doyuracağını düşünür.

Ekonomik anlamda kendisinin, Ailesinin yarınından endişeli insanlar için x siyasetçinin hukuğun üstünlüğünden, demokrasinin nimetlerinden nutukta bulunmasının seçmen nazarında bir karşılığı yoktur.

Birileri çıkıp Türkiye’de şu kadar gazeteci tutuklu, şu kadar akademisyen fikrini söylediği için işinden oluyor bu haksızlığa bu toplum nasıl sessiz kalıyor deyip bunun üzerinden seçmen davranışlarını okumaya çalışıyor.

Bu insanlara sormak lazım, bu iddia doğru bile olsa sandığa giden seçmenin % kaçı gazetecilik yaptığı için tutuklu?

Toplum kendisine direk dokunmayan olaylar karşısında tepki vermiyor. Vicdanını rahatsız etse bile tanımadığı, kişilere yapılan haksızlık yerine kendisinin ve ailesinin geleceğini düşünerek oy veriyor.

Sağır sultanın duyduğunu Türk seçmeni de biliyor.

Siyasal istikrar = ekonomik istikrar

Birde sandığa gitme oranıyla demokrasi anlayışı arasında bağ kuruluyor ki onu da anlamak mümkün değil. Demokrasinin beşiği olarak gösterilen Avrupa ile Türkiye kıyaslandığında sandığa gitme oranında Türk seçmenin açık ara önde olduğu görülüyor.

Bunun sebebi çok basit. Avrupa ülkelerinde ki seçmenler için iktidarın değişmesinin onun yaşamına direk dokunacak yada köklü değişiklik yapacak bir etkisinin olmadığını biliyor. Çünkü çoğu Avrupa ülkesinde oturmuş bir ekonomi, oturmuş bir sistem var. İktidara x parti geldiğinde ne faiz oranlarının artacağından endişe ediyor nede işsiz kalacağından. Tıkır tıkır işleyen bir ekonomi var. Ülkeyi kim yönetirse yönetsin çarklar dönmeye devam edecek.

Yukarda bahsini ettiğimiz hukuğun üstünlüğü demokrasi kavramların seçmen davranışlarında etkili olması için bizimde tıkır tıkır işleyen bir ekonomiye sahip olmamız gerekiyor.

Seçmen davranışları analiz edilecekse bu gerçeklikler yadsınarak bir analiz yapılamaz.

Gerçeklik ve etik değerler

Her toplumun kendine özgü sosyal dokusu vardır. Toplumlar üzerine analiz yapıp bundan bir sonuç çıkaracaksanız o toplumun sosyo kültürel yapısını, ekonomik yapısını göz önüne alıp değerlendirmede bulunmak zorundasınız.

Tabi söylediklerimi kimse seçmen davranışlarını haklı bulduğum şeklinde anlamasın. Burada var olan bir gerçeklikten bahsediyorum. Türkiye’de kadın cinayetleri çok fazla demek nasıl bir gerçeğin ifadesi ve bu gerçeği söylemek kadın cinayetlerini savunmak yada meşru göstermek anlamına gelmiyorsa benim söylediklerimde bu şekilde anlaşılmalı.

Sonuç olarak; x Partinin aldığı oy oranı, ona oy verenlerin o partinin yaptığı her şeyi doğru bulduğu anlamına gelmez. Siyasi istikrar ve ve siyasi istikrarın sağlayacağı ekonomik istikrar için verilen kerhen oy oranı denilen bir gerçek var.

Her şeyin başı para!

Liseli bir genç iseniz sizin için romantizm en başak değer olabilir. Ama bakmak zorunda olduğunuz bir aileniz, başında bulunduğunuz şirkette çalıştırdığınız 100 lerce binlerce işçi varsa demokrasi, insan hakları, hukuğun üstünlüğü mazide kalmış romantik düşüncenin ötesine geçmez.

Ne zaman ekonomik özgürlük o zaman tam demokrasi!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.